Gizli Kalmış Bir Mânevî Mimâr: Şeyh Muhyiddin-i Bursevî ve Üçkozlar Dergâhı
Tarihin tozlu sayfaları arasında bazı isimler vardır ki, görünmeyen izler bırakmışlardır. Büyük eserler vermiş, gönüller fethetmiş, fakat kıymetleri layıkıyla bilinmemiştir. Şeyh Muhyiddin-i Bursevî de bu isimlerden biridir. Ne bir büyük tezkirede adı geçer ne de şiir meclislerinde onun gazelleri dillere pelesenk olmuştur. Fakat Bursa’nın Uludağ’a yaslanmış yamaçlarında, selvi ağaçlarının gölgesinde kurulan bir dergâhın mihrap taşı olmuş, mâneviyat âleminin sessiz ama derin neferlerinden biri olarak yaşayıp gitmiştir.
Bir Şiir Yolcusu: Bursevî Mahlasıyla Gönüllere Seslenen Bir Derviş
XVII. yüzyıl Osmanlısında yetişmiş olan Muhyiddin Halîfe Efendi, Divan edebiyatının son altın çağlarında edebî şahsiyetini oluşturmuştu. Asıl adı Bursevî Muhyiddin Halîfe olan bu sûfi şair, “Bursevî” mahlasını kullanarak şiirlerinde kendini bu şehirle özdeşleştirmişti. Şiirleri, her ne kadar klasik edebiyatın zirvelerine erişememiş olsa da, bir dervişin kalbinden süzülen samimi mısralarla doludur. Divan’ında yer verdiği beyitlerde yalnızca ilham değil, aynı zamanda bir hâl, bir halvet, bir vuslat arzusu yankılanır:
“Ayân-ender-ayân sırullâhı, Bursevî âb-ı hayâtı sızr elinden içeli…”
Bu mısralarda, adeta bir iç zenginliğin, mânevî bir arayışın izlerini görmek mümkündür. Belki de onun en büyük şiiri, sözden çok sükûtla, gönülden gönüle geçen bir sır idi.
Bir Tarikat, Bir Silsile, Bir Dergâh: Câhidiyye ve Üçkozlar
Muhyiddin-i Bursevî Hazretleri, Câhidiyye Tarîkatı’nın önemli halkalarından biriydi. Bu silsile, Ahmed Câhidî Efendi’den başlayarak Muhyiddin Efendi’ye ve ondan sonra gelen postnişinlere kadar uzanan bir mânevî zincirle şekillenmiştir. O, sadece bu silsilenin bir halkası değil, aynı zamanda Bursa’da bir ocak yakmış, bir dergâh kurmuştur: Üçkozlar Dergâhı.
Üçkozlar Dergâhı, Uludağ’ın eteklerine kurulmuş, selvi ağaçları arasında bir tefekkür ve zikir mekânıydı. Sadece namaz ve zikirle değil, aynı zamanda edep ve ahlâk terbiyesiyle şekillenen bu mekân, bir mektepti. Şeyh Muhyiddin, bu mektebin ilk mürşidi, ilk dervişi, ilk hocasıydı.
Dergâhın kuruluşu hakkında kaynaklarda farklı rivayetler olsa da, zaman ve şahıslar arasındaki tarihî boşluklar, dergâhın bizzat Muhyiddin Efendi tarafından kurulduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Kayınpederlik rivayetlerine rağmen, bu dergâhın mimarı odur. Bu, sadece bir yapı inşa etmek değil, bir mâneviyat ocağını tutuşturmak demektir.
Tekkeler Sükût Etti, Ama Türbeler Şahitlik Ediyor
1925 yılında çıkarılan “Tekkelerin ve Zaviyelerin Kapatılması Hakkında Kanun” ile birlikte Üçkozlar Dergâhı da sessizliğe gömüldü. O gün bugündür ne nefyânî zikirler duyulur o tepelerden ne de bir dervişin niyazı. Ancak bugün, dergâhın yerine inşa edilen mütevazı Üçkozlar Camii ve hemen yanında yer alan türbe, bu mânevî mirasa hâlâ şahitlik ediyor. Türbede, Şeyh Muhyiddin-i Bursevî Hazretleri ve neslinden gelen bazı zatlar medfundur.
Bir Ağaç Gibi Kök Salan Aile: Bursevî’nin Soyu
Muhyiddin-i Bursevî’nin dört oğlu da tarikat yolunda yürümüş, bu yolda şeyhlik yapmışlardır. Demek ki onun dergâhı sadece bir mekân değil, aynı zamanda bir maya tutmuş, nesilden nesile geçen bir ruh hâlini inşa etmiştir. Dergâhın sonraki postnişinleri onun bu mânevî mirasını omuzlamış, yüzyıllarca yaşatmıştır.
Sessiz Kalanların Yankısı Olmalı
Bugün, şehirlerin gürültüsünde Üçkozlar’ın sessizliğini duyan çok az kişi vardır. Oysa bu sessizlikte bir hikmet, bir huzur, bir hakikat saklıdır. Şeyh Muhyiddin-i Bursevî gibi isimleri yeniden hatırlamak, sadece bir tarihî kişiliği değil, aynı zamanda bir irfanı, bir geleneği, bir ruhu hatırlamaktır.
Dergâhlar yıkılmış olabilir. Ama onların kokusu, sesi, zikri toprağa sinmiştir. Ve bu toprak, hâlâ o zikirle titreşmektedir. O hâlde bize düşen, bu titreşimi duymak, geçmişin izlerini sürmek ve sönmeye yüz tutan kandilleri tekrar yakmaktır.
Bugüne Bırakılan Bir Emânet: Ruhlara Düşen Sorumluluk
Zaman, her şeyi değiştirir. Binalar eskir, yollar unutulur, isimler silinir. Ama ruhlara dokunanlar, kalplerde iz bırakanlar bir başka yaşar. Şeyh Muhyiddin-i Bursevî Hazretleri’nin sessiz yürüyüşü, aslında bu toprağın derinliklerinde hâlâ yankılanan bir çağrıdır. Belki tabelası yoktur, belki büyük törenlerle anılmaz. Ama onun dergâhında yetişen gönüller, nice fırtınalara siper olmuş, nice kalbe yön vermiştir.
Bugün bu sessiz dergâhların önünden geçerken, bir mezar taşına gözümüz takıldığında yahut cami duvarında bir tarihî isme rastladığımızda, durmalı, düşünmeli, dua etmeliyiz. Çünkü onların her biri, bize emânet bırakmıştır: Bu topraklarda Allah’ın adını anmak, edeple yaşamak, ihlasla kulluk etmek…
Günümüz dünyasında hakikat bulanık, kelâm yorgun, kalpler dağınık… İşte böyle bir zamanda geçmişin hikmet dolu nefesini hissetmek, Şeyh Muhyiddin gibi unutulmuş irfan kandillerini yeniden hatırlamak, sadece nostalji değil, bir diriliştir.
Onların bıraktığı yerden devam etmek için önce hatırlamak, sonra anlamak, nihayet yaşamak gerekir. Çünkü geçmişte kaybettiğimiz şey, belki de gelecekte yeniden bulacağımız tek hakikattir.
O hâlde, dua ile bitirelim:
Ey Rabbimiz! Bize atalarımızdan kalan bu mânevî mirası hakkıyla anlamayı ve yaşamayı nasip eyle. Adını bu topraklarda anan kullarının izini sürebilmeyi, onların sadakatini, ihlasını ve edebini bizlere de lütfeyle. Âmin.