Günümüzde “Gâvur İzmir” deyimi, geçmişteki bu tarihî ayrımın ve çatışmanın mirası olarak bazen yanlış algılara yol açmaktadır. İzmir, tarih boyunca farklı kültürlerin, dinlerin ve milletlerin bir arada yaşadığı bir şehir olmuştur. Ancak bu çeşitlilik, şehirdeki gayrimüslim nüfusun yoğunluğundan ziyade tarihî bir gerçekliğe dayanmaktadır. Osmanlı döneminde yabancılara tanınan kapitülasyonlar, şehrin ticari bir merkez olmasının yanında dünyanın farklı yerlerinden göç almasına sebep olmuştur. Şöyle ki, İzmir’de her topluluğa ait mahalleler bulunmaktaydı: Türkler şehrin güneyinde, Rumlar şehrin kuzeyinde, bir de Avrupalı tüccarların yerleştiği Frenk Mahallesi oluşmuştu. İzmir, bir liman kenti olarak çok sayıda farklı dine mensup kişileri barındırmıştır.
1492 yılında İspanya ve Portekiz’den sürgün edilen Yahudiler, Sultan Beyazıt döneminde Osmanlı İmparatorluğu’nun himayesine girerek İzmir başta olmak üzere İstanbul, Edirne ve Selanik’e yerleşmişler ve özgür biçimde dini ve ticari faaliyetlerini sürdürmüşlerdir.
1600’lü yılların başında, ticari hayatın hareketliliği vesilesiyle İzmir’de konsolosluklar açılmaya başlandı. Bu dönemde şehrin nüfus yapısı da değişkenlik göstermeye başladı. O yıllara ait kaynaklar, “İzmir’de on dokuz cami, on sekiz havra ve sadece bir Rum Ortodoks kilisesi bulunduğunu, kentin bazı mahallelerinde Hristiyan Rumların ve Musevi cemaatinin yaşadığını, şehir merkezinde ise Türklerin çoğunlukta olduğunu” kaydetmektedir.
1890 yılında İzmir merkezde Yahudi nüfusu yaklaşık 17.000 idi ve 50’ye yakın sinagog bulunmaktaydı. Terör devleti İsrail’in kurulmasıyla birlikte, İsrail’e göç sonrası bu sayı 2.500’e kadar inmiştir.
İzmir’in Yunan İşgali
Yunan ordusu, 15 Mayıs 1919’da İzmir’i işgal etti ve şehir üç buçuk yıl boyunca büyük acılar çekti. İzmir’in işgali sadece bu kadim şehirle sınırlı kalmadı; tüm Ege Bölgesi Yunan işgali altına girdi. Sevr Antlaşması, İzmir ve Ege Bölgesi’nin Yunanistan’a bağlanmasını öngörüyordu. Bu planın hayata geçirilebilmesi için işgal yıllarında, bölgenin demografik yapısını değiştirmek amacıyla Türk nüfusunun oranını azaltmak ve bölgenin Yunanistan’a ilhakını kolaylaştırmak için Ege adalarından ve Yunanistan’dan 300.000 Rum getirildi. Kentin nüfusu 200.000’den 500.000’e ulaştı. Bu durum, şehirdeki sosyal ve ekonomik dengeleri altüst etti.
İzmir’in işgali, Türk milletinde büyük bir direniş ruhunu ateşledi. 26 Ağustos 1922’de Türk ordusu, Büyük Taarruz ile Yunan işgal kuvvetlerine büyük bir darbe vurdu. 9 Eylül sabahı, Türk ordusu İzmir’e girdi ve şehri işgalden kurtardı.
Ancak İzmir’e “gavur” denmesi, gayrimüslimlerin burada yaşamış olmasından kaynaklanmamaktadır. Altını çizerek belirtmek gerekir ki “Gâvur İzmir” deyimi, tarihî kökleri olan ve sahil bölgesinde yaşamış gayrimüslimleri tanımlayan bir ifadedir. Bu deyim, Türk İslam milletlerinin Batı Anadolu’da İslam hâkimiyetini güçlendirdiği bir dönemin yansımasıdır. İzmir, her ne kadar tarihte “Gâvur İzmir” olarak anılan bir bölgeye sahip olmuş olsa da, bugün bu deyim yanlış ve eksik bir biçimde algılanmakta; şehrin köklü İslami ve kültürel mirası göz ardı edilmektedir. İzmir, Müslüman Türklerin fethettiği ve İslam’ın izlerini taşıyan kadim bir İslam şehridir.
Araştırmacı Yazar
Bünyamin ERTEKİN