Rufailer, İslam dünyasında özellikle tasavvufi hayatın önemli bir parçasını oluşturan tarikatlardan biridir. Rufai tarikatı, Ahmed er-Rufai tarafından 12. yüzyılda kurulmuştur ve bu tarikatın üyeleri, derin manevi pratikleri ve sırları ile tanınırlar. Tarikatın en belirgin özelliklerinden biri, zikir meclislerindeki coşkulu hal ve tavırlarıdır.
Rufai Tarikatının Kökenleri ve Kurucusu
Tarikatın kurucusu Ahmed er-Rufai, Hz leridir Şafii alimi ve büyük bir tasavvuf ehlidir. Ahmed er-Rufai, Irak’ın Basra bölgesinde doğmuş ve yaşamıştır. Rufai tarikatı, onun öğretileri ve manevi rehberliği etrafında şekillenmiştir. Babası öldüğünde yedi yaşında olan Ahmed er-Rufai Hz. leri, devrin büyük Sufilerin den dayısı Şeyh Mansur el Batâihî, annesi ve kardeşleriyle birlikte himayesine aldı. Kur’an öğrenimini ve hıfzını tamamladıktan sonra, devrin âlim ve mutasavvıflarından Şeyh Ebü’l-Fazl Ali el-Vâsıtî ve diğer bazı âlimlerden İslâmî ilimleri öğrendi. Ebû İshak eş-Şîrâzî’nin Şâfiî fıkhı ile ilgili Kitabü’t-Tenbîh’ini okudu. Bu kitaba yazdığı şerh Moğol istilâsı sırasında kaybolmuştur. Vâsıtî ona icâzet verdi (1144) ve hırkasını giydirdi. “Herkes üstadıyla ben ise talebem Rufai ile iftihar ederim” diyen Vâsıtî, zâhir ve bâtın ilimlerine sahip bir âlim ve sûfi olduğunu belirtmek üzere O’na Ebü’l alemeyn (iki bayrak sahibi) unvanını verdi. 1147 yılında babasının tekkesinin bulunduğu Karye Hasan’a geldi. Şöhreti her tarafa yayılmıştı. Ahmed er-Rufai , Vâsıti’nin ölümünden sonra dayısı Şeyh Mansûr el Batâihî’nin terbiye ve irşat halkasına girdi. 1145’te Rufai’ye hilafet ve şeyhü’ş şüyûh (şeyhler şeyhi) unvanını vererek kendisine bağlı bütün tekkelerin şeyhliğini de tevdi eden Batâihî, Ümmüabîde’deki tekkeye yerleşip müritlerin irşad ve terbiyesiyle meşgul olmasını istedi. Müritlerinin sayısının artması, o bölgede şeyhlerin haset ve kıskançlığına sebep oldu. Rufai kaynakları müntesiplerinin sayısının 100.000’i aştığını, vefatında cenazesine 900.000’i erkek ve 600.000’i kadının katıldığını yazmaktadır. Tarikatın ana hedefi, Allah’a yakınlaşmak ve O’nun rızasını kazanmaktır.
Rufailer ve Zikir
Rufai tarikatı, cehri zikir (açık ve yüksek sesle yapılan zikir) ile tanınır. Zikir meclisleri, tarikatın ruhani pratiğinin merkezinde yer alır. Bu meclislerde Allah’ın isimleri ve çeşitli evradlar yüksek sesle tekrarlanır. Rufai zikirleri, ritmik ve cezbeli bir şekilde yapılır ve katılımcılar üzerinde derin manevi etkiler bırakır.
Rufailerin Sırlı Yönleri
Rufailer, manevi pratikleri ve tasavvufi öğretileriyle birçok sır ve derin anlam barındıran bir topluluktur. Tarikatın içindeki bazı uygulamalar ve ritüeller, sadece tarikata mensup olanların bildiği özel bilgiler içerir. Bu manevi sırlar, mürşit ve mürid arasındaki özel görüşmelerde aktarılır. Hatta aynı dergahta olup birbirlerinin hallerinden haberdar olmayanlar vardır. Bazı manevi ikazlar ve manevi tecelliler müritlerin rüyasında, zikir anında veya yakaza halinde kendilerine aktarılır.
Ayrıca zikir halkasına bir kez dahi katılanlara dua edilir. Muhiblere de ( sevenlere ) bir takım manevi işaretler müritlerle aynı şeklil de rüyasında, zikir anında veya yakaza halinde kendilerine aktarılır. Bazen hiçbir tanışıklığı olmadığı halde zikir meclislerine Rüya yolu ile davet edilenlerinde geldiği sıkça görülür.
Rufai tarikatının bazı uygulamaları arasında şunlar bulunur:
- Cehri Zikir: Yukarıda bahsedildiği gibi, yüksek sesle yapılan zikirler.
- Günlük Zikir: Şeyh efendinin müride verdiği günlük olarak yapılan zikirler.
Ahmet Rufai Hz.’nin İslami anlayışı
Kaynaklar onu âlim, muhaddis, Şafii fakihi ve müfessir bir Sufi olarak tanıtırlar. Ahmed er-Rufai’nin menkıbe ve eserlerinde görülen tasavvuf ve tarikat anlayışı Kitap ve Sünnete tamamen uygundur. Buna göre İslâm, “zâhir” ve “bâtın”ı ile bir bütündür. Bâtın zahirin özü, zahir bâtının zarfıdır; zâhir olmasa bâtın da olmazdı. Kalp cesetsiz olmaz, kalbi olmayan ceset ise çürür. Tasavvuf bâtın ilmidir. Tarikat şeriat demektir. Derviş olmak için toplumdan uzaklaşmak gerekmez. Müridler dünyevî meşguliyetlerini terk etmeksizin, helâl ve harama dikkat ederek ve gafletten uzak kalmak suretiyle hak yolunda ilerleyebilirler. Tasavvuf baştan sona “edep ”ten ibarettir ve bütün edepler Hz. Peygamber’in sünnetine tâbi olarak elde edilebilir.
Rufailer ve Toplumsal Etkileri
Rufai tarikatı, sadece manevi hayat üzerinde değil, aynı zamanda toplumsal hayatta da önemli etkilere sahip olmuştur. Tarikat, birçok bölgede sosyal yardımlaşma ve dayanışma faaliyetleri ile tanınmıştır. Rufailer, yoksullara yardım etmek, hastaları ziyaret etmek ve toplumun ihtiyaçlarına cevap vermek gibi çeşitli sosyal sorumluluk projelerinde aktif rol almışlardır.
Sonuç
Rufai tarikatı, İslam tasavvufunun önemli bir parçasıdır ve derin manevi pratikleriyle tanınır. Tarikatın zikirleri ve ritüelleri, bağlılarına derin bir manevi deneyim sunarken, toplumsal hayatta da önemli etkiler bırakmıştır. Rufailer, sırları ve manevi öğretileriyle, İslam ve Tasavvuf dünyasında önemli bir yere sahiptir.
