Soyunla Övünme, Ebu Leheb’e Bak
İnsanlar, zaman zaman soylarıyla övünmeyi bir üstünlük vesilesi olarak görebilir. Ancak, tarih bize bunun ne kadar yanıltıcı bir tutum olduğunu defalarca göstermiştir. Ebu Leheb, Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’in (s.a.v) amcasıydı; soy olarak Kureyş’in en asil kabilelerinden birine mensuptu. Ancak bu yakınlık, ona hiçbir fazilet kazandırmadı. Ebu Leheb, İslam düşmanlığında öyle ileri gitti ki, bizzat Kur’an-ı Kerim’de adı geçerek lanetlendi. Soyu ne kadar büyük olursa olsun, Allah’a karşı gelmesi ve küfrü tercih etmesi onu değersiz kıldı. Soyun, insanı Allah katında yücelten bir unsur olmadığı Ebu Leheb’in hayatında açıkça görülür. Allah katında üstünlük, kişinin soyundan değil, imanından ve takvasından gelir. Kişinin ataları ne kadar soylu olursa olsun, onun Allah’a olan sadakati ve itaati en önemli ölçüttür.
Rütbenle Övünme, Haman’a Bak
Dünya, pek çok insana güç ve rütbe bahşedebilir. Ancak rütbe, insanı yüceltmez, aksine ona daha fazla sorumluluk yükler. Firavun’un başveziri olan Haman, büyük bir rütbe ve otoriteye sahipti. Firavun’un yanında yer alarak onun zulmüne destek oldu, halkı sindirmeye çalıştı. Ancak ne rütbesi ne de gücü onu Allah’ın gazabından koruyabildi. Tarih, Haman gibi zalimlerin sonunun ne olduğunu bize açıkça gösteriyor. Rütbeler ve makamlar, insanın kalbindeki iyiliği ve takvayı arttırmadığı sürece Allah katında hiçbir anlam ifade etmez. Rütbesiyle övünen insanlar, dünyadaki geçici güçlerine kapılırlar ve bu güçle kibirlenirler. Oysa ki gerçek güç, Allah’a teslim olmakta ve adaletle hükmetmektedir.
İlminle Övünme, İblis’e Bak
İblis, Allah’ın huzurunda bilgi ve ibadet açısından en önde gelen varlıklardan biriydi. Ancak onun bilgisi, onu kibirli hale getirdi ve Allah’a karşı gelmesine sebep oldu. “Ben ondan üstünüm, çünkü beni ateşten yarattın, onu ise topraktan” diyerek kibirlendi. Bu kibir, onu Allah’ın rahmetinden ebediyen mahrum etti. İlmin, insanı yüceltmesi gerekirken, kibirle birleştiğinde insanı en aşağı mertebeye düşürür. İblis’in durumu, bu konuda en çarpıcı örnektir. İlmin gerçek anlamı, kişiyi Allah’a yakınlaştırmasıdır. Eğer ilim, insanı kibir ve bencilliğe sürüklüyorsa, o bilgi kişiye fayda değil, zarar verir. İlmiyle övünen insanlar, İblis’in düştüğü hataya düşmemeli ve bilgilerini tevazu ve Allah’a teslimiyetle kullanmalıdır.
Konumunla Övünme, Firavun’a Bak
Firavun, dünyadaki en büyük krallardan biri olarak tanınırdı. Sahip olduğu konum, gücü ve yetkisi ona büyük bir kibir kazandırdı. Kendini ilah ilan edecek kadar ileri gitti. Ancak, Allah’ın gücüne meydan okuyan her insan gibi Firavun da helak oldu. Konumu ve dünyadaki zenginliği, onu ebedi azaptan koruyamadı. Firavun’un durumu, insanlara büyük bir ders niteliğindedir. Kişinin dünyadaki konumu ne olursa olsun, bu konum ona Allah katında üstünlük kazandırmaz. Gerçek üstünlük, kişinin Allah’a olan bağlılığı ve O’nun emirlerine itaatidir. Konumlar geçicidir; Firavun’un hikayesi, bu gerçeği bize açıkça öğretir. Konumuyla övünenler, Firavun’un düştüğü yanılgıya kapılmamalıdır.
Malınla Övünme, Karun’a Bak
Karun, sahip olduğu büyük servetiyle bilinen biriydi. O kadar zengindi ki, hazinelerinin anahtarlarını taşımak bile bir orduya ihtiyaç duyulurdu. Ancak, bu zenginlik onu kibirli kıldı ve servetinin kendi çabasının bir sonucu olduğunu düşünerek Allah’a nankörlük etti. Sonuç olarak, Allah Karun’u ve malını yerin dibine geçirdi. Mal, insanı Allah katında yücelten bir şey değildir. Aksine, mal insanın imtihanıdır. Allah, kime mal verir ve o kişi bu malı Allah yolunda kullanmazsa, bu servet ona azap sebebi olur. Karun’un sonu, malıyla övünen her insan için bir ibrettir. Mal, kişiye Allah’a daha yakın olma imkanı sunar; ancak bu imkan kibirle birleştiğinde insanı felakete sürükler.
Allah cc Katında Üstünlük Takvadadır
Bütün bu tarihî örnekler bize bir gerçeği gösteriyor: Allah katında üstünlük, soyda, rütbede, ilimde, malda ya da konumda değildir. Gerçek üstünlük, takva yani Allah’a karşı sorumluluk bilinciyle yaşamakta yatar. Kur’an-ı Kerim’de açıkça ifade edildiği gibi: *“Sizin en üstün olanınız, Allah’a karşı gelmekten en çok sakınanınızdır”* (Hucurat, 49:13). Allah, insanları mallarına, mevkilerine veya soylarına göre değil, takvalarına göre yargılar. Gerçek başarı ve yücelik, Allah’ın rızasını kazanmaktan geçer. Soy, rütbe, ilim, mal ve konum geçici şeylerdir; kalıcı olan ise insanın Allah’a olan sadakati ve takvasıdır. Kişi, dünyadaki geçici değerlerle övünmek yerine, Allah’ın huzurunda nasıl bir kul olduğunu düşünmeli ve ona göre yaşamalıdır.
Bu hayatta en büyük servet, Allah’a olan iman ve takvadır. Bu dünya, geçici bir imtihan yeridir ve burada kazandığımız her şey, sadece Allah’a yakınlaşmak için bir vesiledir. Rabbimiz bizlere gerçek üstünlüğün malda, mevkide veya ilimde değil, takvada olduğunu bir kez daha hatırlatsın.