Kâbe-i Muazzama, asırlardır Müslümanların kalplerinde taşıdıkları en mukaddes yerlerden biridir. Her bir köşesi, tarihî olaylar ve peygamberlerle bağlantılı hatıralarla dolu olan bu kutsal mekânda, birçok bilinmeyen ve unutulmuş nokta bulunmaktadır. Bu mübarek noktalardan biri de Hufre-i Mi’cân (Mi’cân Çukuru) olarak bilinir. Bu alan, hem peygamberlerin izlerini taşıyan hem de duaların kabul edildiği kutsal bir mekândır.
Hufre-i Mi’cân’ın Tarihi ve Önemi
Hufre-i Mi’cân, Kâbe’nin doğu duvarına bitişik olan, Hazreti İbrahim (a.s)’in Beytullah’ın yapımında kullandığı çamuru hazırladığı çukurun bulunduğu yerdir. Bu alan, Kâbe inşa edilirken büyük bir öneme sahip olmuş, Hazreti İbrahim ve Hazreti İsmail (a.s)’in elleriyle hazırladıkları harçla Beyt-i Şerif’in temellerini attıkları yer olarak anılmıştır. Dolayısıyla Hufre-i Mi’cân, sadece fiziksel bir çukur değil, aynı zamanda bir peygamber mirasıdır.
1950 yılına kadar varlığını sürdüren bu kutsal çukur, Kâbe’nin çevresindeki tavaf mermerleri değiştirilirken kapatılmıştır. Bugün, harcın karıldığı bu alanı belirleyen tek parça bir sarı damarlı mermer taşı Kâbe’nin doğu duvarında bulunmaktadır. Haccac bin Yusuf Es-Sakafi, 692 yılında Kâbe’yi tamir ederken bu mermeri yerleştirmiştir. Mermerin üzerinde bazı Arapça yazılar bulunmakta olup, zamanla insanların bu kutsal mekâna olan temasları sonucunda yazılar aşınmış ve okunması zor hale gelmiştir.
Mermer ve Bakara Sûresi
Mermerin üzerindeki yazılar, 1994 yılında Ürdün Üniversitesi’nde yapılan dijital laboratuvar çalışmalarında tespit edilmiştir. Bu incelemelere göre, mermerin üzerinde **Bakara Sûresi’nin 158. âyeti** yazılıdır “İnna’s-Safâ vel-Marvete min şeâiri’llâhi fe men haccel beyta ev’itamera fe lâ cunâha aleyhi en yettavvefe bihimâ ve men tatawwa’a hayran fe innallâhe şâkirun alîm.”(Muhakkak ki Safâ ile Merve, Allah’ın şeâirindendir. Kim haccederse ya da umre yaparsa onların arasında tavaf etmesinde bir sakınca yoktur. Kim de gönlünden gelerek bir hayır işlerse bilsin ki Allah her şeyi hakkıyla bilen, şükredendir.) Bu âyetin bulunması, Hufre-i Mi’cân’ın kutsiyetini bir kat daha arttırmakta ve bu mekânda duaların kabul edildiğine dair inancı kuvvetlendirmektedir.
Peygamber Efendimiz sav’in ve dedesi Abdülmuttalib İzleri
Hufre-i Mi’cân sadece Hazreti İbrahim ile bağlantılı değil, aynı zamanda Peygamber Efendimiz (sav)’in dedesi Abdülmuttalib’in de anılarıyla örtüşmektedir. Bu kutsal alan, Abdülmuttalib’in minderini serdiği ve gün içerisinde Beytullah’ın gölgesiyle şereflenen bir yerdi. Rivayetlere göre, Abdülmuttalib burada otururken, sadece torunu Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) minderini paylaşabilirdi. Bu olay, siyer kitaplarında özellikle belirtilmiştir.
Ziyaretçilerin Bilmediği Gizli Bir Hazine
Hufre-i Mi’cân, Kâbe’nin kapısının olduğu duvarda, duaların kabul edildiği mübarek bir mekândır. Ancak tavaf eden ziyaretçilerin çoğu, bu alanın varlığından haberdar değildir. Bugün ne yazık ki Hufre-i Mi’cân’ın kendisi kapalı olsa da, bu kutsal yerin hatırası ve buraya atfedilen duaların kabulüne dair inançlar yaşamaya devam etmektedir.
Sonuç olarak, Hufre-i Mi’cân, Kâbe’nin manevi zenginliğini derinleştiren, peygamberlerin izleriyle dolu olan ve duaların kabul edildiği bir mekân olarak hatırlanmalıdır. Müslümanlar için bu tür mekânların bilinmesi, ibadetlerini derin bir manevi bağ ile yapmalarını sağlayacak ve kutsal miraslarına daha fazla sahip çıkmalarına vesile olacaktır.