Şam sokaklarında Şehrin kalbinde, Bâbüssağîr Mezarlığı’na yaklaşırken, sanki uzaklardan bir ses duyulur:
“Allahu ekber… Allahu ekber…”
Bu sesin yankısı yüzyılları aşarak gelir insana. Çünkü burası, ezanın ilk sesi olan Bilâl-i Habeşî’nin yurdudur.
Türbenin Sessizliği, Ezanın Yankısı
Şam’ın kadim taşlarının arasından geçip türbenin avlusuna girdiğinizde, sizi yumuşak bir sessizlik karşılar. Duvarlarda ne bir süsleme ne de gösteriş vardır; sade, vakur bir mekândır burası. Türbenin önünde yükselen yeşil kubbe, güneşin ışığıyla parladığında, insanın kalbine huzur dolar.
Kapıdan içeri adım attığınızda serin bir hava çarpar yüzünüze. Kur’an sesleri, duaların arasında süzülürken kalbinizde garip bir titreşim hissedersiniz. Bu mekânda sanki zaman durmuştur; burada hâlâ bir müezzinin sesi yankılanıyor gibidir:
“Es-salâtü hayrün mine’n-nevm…”
Kölelikten Cennete Uzanan Bir Yol
Bilâl-i Habeşî, Habeşistan asıllı bir köleydi. Mekke’nin kızgın kumlarında, imanını “Ehad! Ehad! Allah birdir!” diyerek haykırdı. Onun bu sözü, sadece bir kelime değil, imanın en saf hâliydi.
Ümeyye bin Halef’in eziyetine rağmen, o asla geri adım atmadı. Çünkü kalbinde öyle bir iman vardı ki, ateş bile onu yakamadı. Hz. Ebû Bekir onu satın alıp hürriyetine kavuşturduğunda, Hz. Ömer şöyle demişti:
“Efendimiz, efendimizi azat etti.”
Ve böylece kölelik zincirleri, iman nuru karşısında kırıldı.
Ezanın İlk Sesi
İslam tarihinde ezanla anılan ilk isimdir Bilâl. Hz. Peygamber (s.a.v.)’in öğrettiği ezanı minarelerden ilk o okudu.
O ses, yalnızca namaza değil, insanlığa bir davetti.
Sabah ezanına kendi kalbinden gelen o cümleyi ekledi:
“Namaz uykudan hayırlıdır.”
Resûlullah bu sözü işittiğinde memnun oldu; çünkü o ifade, Bilâl’in ruhundan taşan bir teslimiyetin nişanesiydi.
Ezanın Susturulduğu Gün
Hz. Peygamber’in vefatı, Bilâl’in sesini susturdu. Her “Muhammedün Resûlullah” deyişinde gözyaşlarına boğuldu. Ezan okumayı bıraktı.
Bir süre sonra cihada katılmak üzere Şam’a gitti. Rivayete göre, Hz. Ömer’in isteğiyle bir gün tekrar ezan okudu. O gün Şam halkı, gökyüzünden inen bir ses işitmiş gibi hıçkıra hıçkıra ağladı. Çünkü o ses, sadece bir müezzinin değil, Resûlullah’ın özleminin sesiydi.
Şam’da Bir Sessiz Dua
Bugün Şam’da Bilâl-i Habeşî Hazretleri’nin türbesine gelen her ziyaretçi, o sesin yankısını duyar gibidir. Türbenin önünde dua eden her mümin, geçmişin aziz nefesini hisseder.
Kimi ellerini açıp sessizce ağlar, kimi dudaklarından ezanın kelimelerini tekrarlar.
Bu türbe, bir zamanlar köle olarak doğan bir insanın, ümmete özgürlüğün sesini bıraktığı yerdir.
Onun adı bugün hâlâ dünyanın dört bir yanında yaşar. Endonezya’da müezzinlere “Bilâl” denir; Afrika’da “Bilâlîler” diye topluluklar vardır.
O sesin yankısı, zamanın içinden geçerek hâlâ kulaklarda çınlar.
Çünkü ezan, Bilâl’in sesiyle insanlığın yüreğine kazınmıştır.
Ve biz o türbenin önünde başımızı eğdiğimizde, içimizden şu cümle süzülür:
“Makamlar değil, sesin kime ait olduğu önemlidir.”